Ordu Güzellemesi “İrfan Morina’ya; ‘Prizren Sevdalinkası’na Nazire”

Şimdi Çambaşı obalarını gezse yine,

Güzel koşmalar yazsa sana Tiflî.

Sırf senin için Divan tertip etse Fitnat-ı Cedid.

İsmail Zühtü rik’alarla süslese dört bir yanını,

Mustafa Rakım Efendi eski resimlerini çizse,Yalı boyunca salına salına gezerken.

Mayıs yedisinde şenlikler olsa yine eskisi gibi, Sırf senin şerefine kayıklar, 7 dalga atlasa üst üste,

Kızlar kocaya kaçsa,

Sokaklarda şerbet dağıtsa sakalar

Pavli kadayıf dökse geceleri,

Bayram simitleri yapsa İspirlizâde

Küçük Hamamda yıkasalar seni,

Eski Pazar’da terziler atlas libaslar dikse sana.

Yeni bir çarşı kursa Felo Ağa,

Hekimoğlu konaklar yaptırsa mermer direkli,

Osman paşa, Şadirvanlar kurdursa altı köşeli

Harut Usta bakırdan şamdanlar dövse,

Hatta sana bir Semah kursa Alevi dedesi,

Fındık Hafız gazeller okusa,

Bir gurup sarhoş seni karşılasa Kiraz Limanında

Yine yeşillense fındık dalları,

Harmanda patoza verilse fındıklar,

Dereler tersine aksa,

Sırf seni görmek için inse göçmen kuşları

Turnasuyu’na Hiçbiri yetemez biliyorsun, Yine anlatamazlar seni.

Kimdir bu güzel diye sormayın a dostlar, Ah! Hiç sormayın anlatamam.

Yıllardır arıyorum onu ben, Adı yok, bir gizli âlem, Bilsem de söyleyemem.

Zaten şimdi bir masalda gizleniyor.

Belki bir şehirdir, şehrin içinden biri.

Belki Paşaoğlu Konağında bir konuktur Belki Aziziye’de namaza duran biri.

Yahut Atik İbrahim Paşa’da ebediyete yolcu,

Şeyh Abdullah, Şidlü Dede, Emir Yakup, Belki de Yunus Emre türbesindeki candır.

Yason Burnu’nda gemilere yol gösteren fener,

Kurul’da kayalara kazınan bir tarih,

Delikkaya’da uyanan eski halklardan biri, Belki de Gelin Kayası’nda oturan bebesiz analardır.

Belki Hoynat’taki karabataklar,

Melet Irmağı’ndan azgınca akan sular,

Vonalı Celal’in turşuları,

Balıklara eşlik eden yöresel lezzetler,

Güneşe teslim olmuş plajlar, Gizli bahçeler…

Yahut eski kaleler, Konaklar, Hanlar, Hamamlar…

Ne kadar saysam bitmez biliyorsun.

Daha, Çambaşı, Keyfalan, İteniçi, Ohtamış, Bir de menderesler güzeli Perşembe Yaylası var.

Yaz başı çoban kızlar dolanır, kırmızı yüzlü Ellerinde taze açmış orman gülleri var.

Sonra, Karaoluk, Kazankaya çiseler yağmur gibi, Eminem Pınarı’nda su içen kuşlar, Koyunlar Sevdalılar var.

Bir de çobanın kavalı,

Yeni hikâyeler söyler dinleyenlere.

İşte bunlar ona dair küçük emarelerdir,

Hepsi bir araya gelince can veriyor(lar) bir şehre.

Anlayın, daha söyleyemem!

O, benim gizli sevdam, ağlayanım,

Boztepe’nin dizinde uyuyor şimdi.

Susun ne olur, uyanmasın!
 

A. Garip Selimoğlu

Editör: Editör Editör