Her ne kadar adı konulmamış ise de Osmanlı İmparatorluğu´nun yıkılışı sonrası Türkiye adıyla yeni bir Türk devletinin ortaya çıkışı başlı başına bir kızılelmadır ve gerçekleşmiştir. Fakat yine tanımından hareketle devamlı surette kendini ileri taşıyan bir hedef halinde olan Kızılelma ülküsü için yeni bir Türk devleti teşkil edebilmiş olmak yeterli bir durum değildir. Binaenaleyh yeni Türk devletinin kurulup, Türklüğün boynundan emperyalizm prangasının sökülüp atılması Türk Cihan Hakimiyeti mefkuresi için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.    Bu dönemin şartları ve gerekleri de tıpkı diğer devirler gibi kendine has özellikler taşır. Yine de dün-bugün-gelecek çizgisinde müşahhaslaşan millet olgusu gelecek kurgusunu da dünden aldığı ilhama göre şekillendirmek durumundadır. Milletler organik bir bütündür. Mekanik bir yapı değillerdir. Mekanik yapılar mozaik edebiyatına gönderme yapar ve bu tip yapılar uzun süre bir arada kalamaz. Milletleri var kılan bu organik ontolojik durum için önemli olan amillerden biri de ortak hedeftir. Büyük milletler büyük hedefler peşinde koşarlar. Filhakika hedef olarak tayin edilen ülkünün de rasyonel bir zeminde inkişaf etmesi gerekmektedir. Aksi durum hayalperestlik olur ve tarih bir bakıma da hayalperest topluluklar çöplüğüdür. Türk milleti için dünyayı adalet üzere yönetmek düsturu bir hayalden ziyade gerçekliği ve olması gerekeni tekerrür ettirme iddiasıdır. Fakat bu iddia yukarı da belirtildiği üzere rasyonel bir temelde hayata geçirilmelidir. Bu rasyonel temel için gerekli olan amiller Türk medeniyetinin ilham aldığı tarihsel kodlarda mevcuttur. Şöyle ki ; Mercimek Ahmet adlı bir Türk mütefekkirinin Sultan 2. Murat´ın isteği ile tercüme ettiği Kabusname adlı bir eser vardır. Bu eser 1082 yılında Kuhistan sultanı tarafından neşredilmiş Farsça bir nasihat kitabıdır. Eserde Mercimek Ahmet´in tercümesi ile şöyle bir ifade yer almaktadır : ?Adldir mûcib-i salâh-ı cihan Cihan bir bağdır dîvarı devlet Devletin nâzımı şeri´attır Şeri´ata olamaz hiç hâris illâ melik Melik zapt eyleyemez illâ leşker Leşkeri cem´ edemez illâ mal Malı cem´ eyleyen râiyettir Râiyeti kul eder pâdişah-ı âleme adl.? Bu ifadede müellif, bir hükümdarın ve dönemine göre yönettiği devletin ayakta kalabilmesi için birbiriyle iç içe geçmiş bazı hususlara atıf yapmıştır. Bunlar ?Şeriat? olarak ifade edilen kanun , ?leşker? olarak ifade edilen askeri güç , ?Mal? olarak ifade edilen ekonomik kaynaklar ve bütün bunları bir araya getiren adaletle yönetim unsurlarıdır. Günümüz modern devletleri de varlıklarını güçlü bir ekonomi, caydırıcı bir askeri güç , hukukun üstünlüğü ve adaletin siyaset terminolojisindeki karşılığı olan milli demokrasi üzerine bina etmişlerdir. Bunları bir araya getiremeyen uluslar dünya sahnesinde büyük devlet olarak anılmazlar.     Yine tarihi bir referans kodu olarak Yusuf Has Hacip´in 1069-1070 yılları arasında tamamlayıp Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han´a sunduğu Kutadgu Bilig adlı mümtaz eserde yer alan ifadeler şu şekildedir: ?Bu il tutguka köp er at sü kerek Er at tutguka neng tavar tü kerek Bu neng alguka bir kerek bay budun Budun baylıkınga törü tüz kodun Bularda biri kalsa törti kalur Bu törti yime kalsa beglik ulur?. Günümüz Türkçesiyle ; ?Memleket tutmak için çok asker ve ordu gerekir Askeri beslemek için çok mal ve servet gerekir. Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerekir Halkın zengin olması için adalet (doğru kanunlar) gerekir Bunlardan biri ihmal edilirse dördü de kalır Dördü birden ihmal edilirse beylik çözülmeye yüz tutar?. Görüldüğü üzere günümüzde yaklaşık bin yıl önce kaleme alınmış olan Kutadgu Bilig adlı eser Kızıl Elma misyonunun çağımıza uygun gereklerini yansıtmaktadır. Kızıl Elma misyonu milletlerin bir konsensusla teşekkül ettiği devleti aracılığıyla gerçekleşecektir. Yusuf Has Hacip´ten aldığımız ilham bizi bugünde güçlü bir ordu , güçlü bir ekonomi , hukukun üstünlüğü ve milli demokrasinin tesisi zaruretleriyle karşı karşıya bırakmaktadır. Takdir edilmelidir ki bugün dünyanın başat aktörleri büyük oranda bu gerekleri yerine getirebilmiş devletleridir.    Türk Cihan Hakimiyeti ülküsü yani Kızıl Elma bütün bunlarla beraber organik bir toplum modelini zaruri kılar. Refah dönemlerinde toplumlar bu organik dayanışmacı durumu nispeten kaybederler. Bu yüzden savaşlar milletleri millet yapan yani organik dayanışmayı hayata geçiren en önemli faktördür. Bunun da referansları yine tarihi kodlarımıza mevcuttur. Anadolu´nun ebed müdded Türk yurdu haline gelmesini sağlayan büyük Oğuz göçleri sırasında Anadolu dört ayrı yapının organik dayanışmasının mükemmel bir örneğini sergiliyordu. Abdalan-ı Rum adı altında toplanan dini ve tasavvufi yönü kuvvetli dervişler Oğuz topluluklarını manevi bir iklimde bütünleştirirken Ahiyan-ı Rum´a bağlı zanaatkar ve esnaflar ticari hayatı sağlam temellere oturtarak ekonomik hareketliliği sağlamaktaydılar. Bunların yanında Gaziyan-ı Rum Türk fetih hareketinin askeri yönünü tesis ederken Bacıyan-ı Rum´a bağlı kadın kişiler de bir sosyal yapının olmazsa olmazı şeklinde aile ve kadın faktörünü oluşturmaktaydılar. İşte bu din , ordu ,ekonomi ve aile-kadın gibi unsurların sistematik ve senkronize hareket etmeleri sayesinde Kızıl Elma´nın taşıyıcısı olan Oğuz toplulukları imparatorluğa giden sağlam bir temel kurabilmişlerdir.     Bütün bu tarihsel referans ve oluşlar bugünümüze ve yarınlarımıza ışık tutan mümtaz kaynaklardır. Her şeyden evvel Kızıl Elma dünyaya adalet getirme merkezli bir düşünüştür. Bencilce bir işgal programının sıfatlandırılması değildir. Bugünün geçerli siyaset düsturu olan ?Hak güçlünündür? kabullenişini red edip , yerine ?Hak haklınındır? düsturunu koymayı iddia eden bir irade beyanıdır. Hakkı güçlünün elinden alıp , haklıya verebilmek için de hak dağıtıcısının güçlü olması gerekmektedir. Bu noktadan hareketle ekonomik güç, teknolojik güç, milli bütünleşme, milli demokrasinin tesisi , hukukun üstünlüğü gibi olgular hak dağıtıcısının güçlü olması için gereken unsurlardır. Bu unsurların bir araya getirilip Kızıl Elma misyonu için seferber edilebilmesi bila kaydü şart milliyetçilik fikri ile mümkündür. Bu sebepten ötürü Kızıl Elma, Türk Milliyetçiliği´nin temel dayanağıdır.     Her ne kadar millet dediğimiz sosyolojik ve tarihi kavram muhtelif öğelerle somutlaştırılmış olsa da , milletler onu oluşturan bireyler ile ancak somutlaşabilir. Millet , bireyden,topluluğa doğru giden bir safhanın neticesidir. Dolayısıyla başlangıcı bireydir. Organik ve kendiliğinden oluşmuş bir hal olan milleti oluşturan her bir ferdin de tıpkı parçası olduğu millet gibi bireysel Kızıl Elması olmalıdır. Şu da kabul edilmelidir ki ; hiçbir toplumda ülkücüler çoğunluk olmamıştır. Ve tarih daim surette azınlıkta olan inanmış ve adanmış ülkücüler tarafından büyük ülkülere sevk ve seferber edilen büyük kitleleri sadece figüran olarak sayfalarında yer vermiştir. Tarihe ad bırakanlar sadece büyük ülkülere varlıklarını adayan ülkücülerdir. Adını da böyle bir şuurdan almış olan Ülkücü Hareket´te temelde bir kadro hareketidir. Amacı organik bütünlüğünü sağlamış bir toplum oluşturmak  , bu toplum modelini bu coğrafyanın millet-i hakimesi ya da asli unsuru  veyahut sosyolojik bir tanımla Egemen Toplum olan Türk üst kimliğinde bir arada tutmaktır. Devamında ilmi kendine rehber kılarak teknolojik seviyesini üst düzeye çıkarmak ,  teknoloji ithal eden değil ,teknoloji ihraç eden bir seviyeye gelmektir. Bununla beraber ekonomik kalkınmasını sağlayıp aç hürlerden veya tok esirlerden müteşekkil bir yığın değil toplumsal refahını bütün halk katmanlarına yayabilmiş bir sosyo-ekonomik yapının tesisi bir diğer amaçtır. Egemenliği , oligarşik veya monarşik bir yapıya teslim etmeyip milletin bütününe yaymakta diğer bir gayedir. Bu noktada Türk milliyetçiliği milli demokrasiden yanadır. İşte böyle bir sosyal yapının oluşturacağı sinerji ancak dünyaya yeni bir ümit verebilir ve Türk´ü Kızıl Elma´ya ulaştırabilir.     Bugün elimizde Mars´ın kılıcı yoktur. Justinianus heykelinin yerinde yeller esmekte , Saint Pietro kilisesinin bulunduğu Vatikan kirli ticari ilişkiler içinde manevi havasını çoktan kaybetmiş bir turistik kent hüviyetindedir. Dünya , Türk asrı olan 16. Yüzyıldan çok daha büyüktür. Artık üç kıta yedi denizin hakimi olmak dünya hakimiyeti için yetmemektedir. Elimizde Mars´ın kılıcı yoktur ama bilimde öne geçmiş ve dünya hakimiyeti tacını kafasında taşıyan Batı, Mars gezegenini keşfederek pagan dönemlerindeki Tanrılarının adını ona ve tıpkı Jupiter ve Venüs gibi diğer gezegenlere vermesini bilmiştir. Bu dünya hakimiyetinin sınırlarının yer küremizi aştığına işaret etmektedir. Mars gezegeni kızıl gezegen olarakta bilinir. Dairesel formuyla tıpkı vaktiyle benzeştirdiğimiz maddesel formlar gibi bir Kızıl Elma´yı andırmaktadır. Mars gezegeninin doğa bilimlerine ve bunun gereği olarak teknolojik çalışmalara verdiği ilham Türk Cihan Hakimiyeti metaforu için çok uygun bir motivasyon kaynağıdır. Mars gezegeni özelinden ortaya koyulacak bir hedef tayini , milletimiz için ekonomik , teknolojik , sosyolojik gereklilikler doğuracak bu da Kızıl Elma için bir dinamizm unsuru olacaktır. Hülasası tarih boyunca olmazları olduran Türk milleti için hedef Mars´a kurt başlı al sancağı dikmektir. Bu zaruret için gereken bütün tarihi referanslar diğer iki yazıda olduğu gibi bu yazıda da detaylarıyla belirtilmiştir.