Ordu´da yaptığı hizmetleri dolayısıyla unutulmaz portreler arasında yer alan Nazif Ergin, 1893 yılında Sivas´ta doğmuştu. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde Mülkiyeli denilen ünlü idarecilerin yetiştiği Siyasi Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştu. İlk önce Sivas ve Konya daha sonra İstanbul´da Dar´ul- Eytam Müdürlüğü yapmıştı. Bir süre Kadıköy´de Muallimlik ve Konya´da, Yatılı İlkokul Müdürlüğü, Turhal, Direkli, Kayadibi´nde Nahiye Müdürlüğü, Gürün, Hafik İlçelerinde Kaymakamlık, Mülkiye Müfettişliğinin peşinden Dâhiliye Vekâletinde Mahalli İdareler Genel Müdürlüğüne yükselmiş ve sonra Ordu Valisi olarak tayin olmuştu.                 Nazif Ergin, Ordu Valisi olduğu dönemde ?Koçboynuzu? denilen yolu açmıştı. 1932 yılında Ordu Valiliği il sınırları içindeki yol yapımları için bir komisyon kurup, araştırma ve etütler yaptırmıştı. Bu komisyon önce Ordu ile Mesudiye yolunu, daha sonra sıra Ordu ile Fatsa arasındaki sahil güzergâhı hakkında araştırmalara başlamıştı. Vali Nazif beyin başkanlığında yapılan son toplantıda, Ordu-Fatsa arasında açılacak olan yeni karayolu hakkında Fatsa ile Vona azalarının arasındaki hararetli münakaşa ve itirazlar yüzünden bir türlü güzergâh hakkında karara varamamışlardı. Başkan Vali Nazif Bey ? O halde her iki yolu da görmemiz lazım, 20 Haziran Pazartesi günü hareket edeceğiz. Randevu mahalli, Efirli köyüdür.? diyerek kararını açıklıyordu. Böylece komisyon azalarının yaptığı müzakerelerde düşünce birliği hâsıl olmadığından, her iki yolun yerinde gezilip görülmesine karar verilmişti. 20 Haziran 1932 pazartesi günü yolun ön etüdü için, Ordu Valisi Nazif bey, Jandarma komutanı Tahsin bey, Ordu Belediye reisi İbrahim Namık bey, Baş Mühendis Nevres bey, İl encümen azası Mazhar bey, Vona Nahiye Müdürü Fehmi bey, Ali Paşa zade Fuat bey, Mühendis Mukbil bey ve Gazeteci Bilal Köyden ile yöreyi tanıyan bilen şahıslar, Efirli köyünden Koçboynuzu güzergahına doğru hep birlikte binek atlarıyla hareket etmişlerdi. Ot biçme zamanı idi. Yol boyunca imece usulü tırpanla ot biçen erkeklere, yardım eden temiz giysili kadınlar ve çocuklar görülüyordu. Kemençe, klarnet, türkü sesleri ile tarlalarda hengâm gırla gidiyordu.                 Bolaman Nahiye Müdürü Cebbar Bey ile Vona Nahiye Müdürü Fehmi Beyin, mıntıkalarındaki köylere ait keçi yollarını oldukça genişleterek, düzene soktuklarını, Vali Nazif Beyde bizzat yerinde görüp, memnun olmuştu. Duman ve sisli dolu karanlık bulutlar, Ordu- Fatsa yolunun son irtifa noktasına kadar yükselen heyeti karşılamıştı. Vali Nazif Ergin bey ve heyet tam üç saat boyunca zifiri dumanda doğal güzellikleri seyredemeden can sıkıntısı ile ilerlemişlerdi. Koçboynuzu sırtlarını aşağı aşarken, kuş cıvıltıları ile bir çobanın yanık nağmelerinden başka bir ses duymuyorlardı.                 Yol boyunca heyetin en çok dikkatini çeken şey, bütün evlerin üzerinde hartama tabir edilen takriben 20-40 cm ebadında tahta parçalarıyla örtülü olması idi. Vali Nazif beyde ormanların nasıl tahrip edildiğini gözü ile de görmüştü. At sırtında orta bir yürüyüşle 7 saatte Mühendis Mukbil Bey haricindeki heyet, Koçboynuzu yoluyla Ilıca´ya varmışlardı. Yalnız Mühendis Mukbil Bey ve mihmandarı ile Koçboynuzu mevkiinde ekipten ayrılmış, araziyi tetkik ederek Bolaman nahiye merkezi olan Kale´ye inmişti. Ilıca´da Vali Nazif Bey ve heyet o gece yatarak Bolaman Nahiye Müdürü Cebbar Beyin misafiri olmuşlardı. Yorgun ve acıkmış heyet azaları, Ilıca´da Aybastı´nın meşhur çorbası ile başlayan mükellef yöresel yemeklere ve meyvelere saldırmışlardı.                 Ertesi gün sabah kahvaltısından sonra heyet Kale yolunu tutmuştu. Vali Nazif Bey ile heyet azaları, Bolaman Yeni Pazar mevkiinde önceden hazırlanmış motorlara bindiler ve Karadeniz´in kabaran dalgalarına açılarak, Vona´ya doğru hareket ettiler. Mersin köyü açıklarında yalancı yason burnu hizalarında heyeti taşıyan motor, yandan gelen korkunç dalgaların hücumuna maruz kalmış, alabora olup, devrilme tehlikesi geçirmişti. İçinde heyet korku dolu dakikalar geçirirken, ecel terleri dökmüşlerdi. Herkes gözünü kapatmış, motorun bir köşesinden tutmuş, dualar ediyorlardı ki,? Vali bey, geçmiş olsun, Vona iskelesi göründü.? diye bir ses heyeti sevindirmişti. Heyet, Vona iskelesine canını zor atmıştı. Heyet ertesi gün sahil boyunca denizden kayıklarla Ordu´ya dönmüşlerdi.                 Koçboynuzu güzergahındaki Efirli, Neneli ,Tepecik, Bekirli, Doğanköy, Ekinciler, Tepeköy, İmeçli köyleri halkı köy kanununa uygun bu yolu kazma kürekle seve seve açacaklarını kabul ve taahhüt etmişlerdi. Yola hemen vakit geçirilmeden 25 Haziran 1932 de başlanması kararı alınmıştı. Koçboynuzu yolunda güzergâhın tayinine, Mühendis Mukbil bey ile Fen memuru Niyazi bey memur edilmişlerdi. Vali Nazif Bey ile Baş Mühendis Nevres Bey bizzat nezaret edeceklerdi.                 Karadeniz sahilini takiben devam eden mezkûr yolun bir kısmı elle açılıp tesviye edilmişti, ama bu yapılması istenen sahil yolunun uzunluğu 60 km. İdi. Bu yolda gerek köprü  yapımları  ve sık sık heyelanlı zeminler olmasından dolayı, komisyon bu güzergahı mahzurlu görerek Koçboynuzu istikametinden yol açılmasını uygun görmüştü.. 35-40 km´den ibaret olan en kısa yol her zaman diğerine en üstün tutulan yoldu. Aynı zamanda Ordu halkına romatizma hastalığına çare olarak gösterilen Ilıca´ya gidip gelmelerini de kolaylaştıracak güzergâh, ?Koçboynuzu yolu? demekti. Koçboynuzu yolunun açılması uygun görüldüğü takdirde, köy kanuna uygun olarak içinden geçtiği köylerde yaşayan ahalinin katkılarıyla yolun açılarak düzleştirilmesi düşünülüyordu.                 1932 yılının 25 Haziran ayında başlanan ve Temmuz ayının sonunda Ordu, Koçboynuzu, Fatsa yolu genişletilip, tesviyesi tamamlanması hedeflenmiş, işe konulmuştu. Bir ay boyunca yapılan yol sadece genişletme ile kalmayacak, halkın coşkun desteğinden istifade edilerek döşemeye mahsus taş taşıttırılacaktı. Ayrıca açılacak yeni bir kol ile Koçboynuzu yolu Vona´ya bağlanacaktı. 25-30 kilometre uzunluğundaki Koçboynuzu yolunun bir ay içinde açılması parlak bir başarıydı.                 Ordu-Fatsa yolunun ara uzunluğu 45-50 kilometre olan bir yoldu. Tamamen köy kanununa tevfikan Özel idareden barut ve silindir gibi masraflar karşılığı az bir para sarf edilerek köylüler tarafından açılmıştı. Perşembe ve Fatsa civarında yaşayan ve 12 lira tutan yol vergisini ödeyemeyen mükellef köylüler, kazma kürek Koçboynuzu yolunda çalışarak borçlarını kapatıyorlardı. Yol vergisi mükelleflerini, Ordu - Fatsa arasında yapılan ?Koç Boynuzu? yoluna çalıştırılmaya götürüyorlardı. Mükellef ameleye 8 gün boyunca taşları kendilerine ait çekiçlerle kırarlar ve bu taşlarla yollara döşerlerdi.                 Ordu´dan Fatsa´ya otomobille gitme imkânı ilk defa 1933 senesinde elde edilmişti. Bu yoldan Ordu ve Fatsa arasındaki köyler geniş ölçüde faydalanmışlar ve halen de faydalanmaktadırlar. Vali Nafiz Ergin yine ayrıca kışın kapanan Mesudiye yoluna muvazi (paralel) olarak Melet deresinden bir yolla da Ordu´ya bağlamak istemişti. Vali Nafiz Ergin döneminde yapılan en büyük işlerden biriside köprülerin projeleri hazırlatılıp, ihaleye çıkartılmasıydı. Ordu-Fatsa, Fatsa ?Ünye arasında Akçaova, Bolaman, Elekçi gibi büyük dereler vardı. Bu yolların temelini bilhassa sahillerde köprüler teşkil ediyordu. Çok geniş olan bu derelere sağlam çağdaş ve beton köprüler kurmak lazımdı. Ancak buna vilayetin mali durumu müsait değildi. Hususi bir kanun ile hazinenin kefaleti temin olunarak Ordu Valiliği 2 milyon lira borçlandırıldı. Bu para ile Vali Nafiz Ergin tarafından Ordu-Samsun yolunda Akçaova, Bolaman, Elekçi, Cüri ve Cevizdere üzerinde 5 büyük köprü ihale ettirmişti. O zaman vilayet büyük borç altına sokuldu diye bazı tepkiler ve söylentiler olmuştu. Aradan zaman geçti köprüler yaptırıldı, borçlar ödendi, şimdi bu büyük yolun temel kazıkları atılmıştı.                 1932 yılında Vali Nazif Ergin döneminde Ordu Mesudiye arasında dere yolunda yeni güzergâh keşfi ve çalışmaları hızlandırılmıştı. Yolun tamiri sürerken değişecek olan bazı bölümlerin güzergâhı ile ilgili çalışmaların 1932 yılında da devam ettiği gö   rülmekteydi. Güzelordu gazetesinde verilen habere göre, 1 Nisan tarihinden itibaren kış dolayısıyla ara verilen yol çalışmaları tekrar başlatılacaktı. Çalışmalar ise yolun yeni güzergâhında yapılacaktı. Yani yol, Çavuşoğlu sapağından Çatalkaya mevkiine indirilecek ve oradan devam edecekti. Başlatılan bu çalışmalar bir ay kadar devam etmiş sonra yayla mevsimi olduğundan durmuştu. Bu arada güzergâhın tekrar değiştirilmesi de gündeme gelmişti. 19 Haziran 1932 tarihli Güzelordu gazetesinde ?Dereyolu´nun güzergâhı değişecek mi? ? başlığı ile bu konuda verilen haberde ? ?Nafia mühendisi M. Pull ve fen memuru Mukbil Bey tarafından yapılan keşif neticesinde Dere yolunun güzergâhını değiştirmek zarureti ortaya çıkmıştır. Keşifte bulunan bu fen adamlarının söylediklerine nazaran güzergâh hem yüksek sırtlardan geçecekmiş hem de yüz binlerce lira sarf edilmek lazım geliyormuş. Güzergâh değiştirilirken bugüne kadar vücuda getirilmiş 8 kilometre şosenin nısfının terki icap edermiş?? denilmekteydi.                                           Haziran ayında durdurulan yol çalışmaları yayla mevsiminin sona ermesinden sonra tekrar başlatılmıştı. 14 Eylül 1932 tarihli Güzelordu gazetesinde bu çalışmalar ?Dereyolu´nda hummalı faaliyet? başlığı ile verilmişti. Habere göre Vali Nazif Ergin, 1 Eylül tarihinde binlerce amele ile yol çalışmalarını başlatmıştı. Çalışmaların 1 Ekim tarihinde de bitirilmesi planlanmaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla bu çalışmalar tesviye çalışmalarıdır. Ordu tüccarlarının Dereyolu´nda çalışan köylülere tütün ve ekmek dağıttığı aynı tarihli gazetede bir başka haber olarak verilmiştir. Bu yıl ayrıca 1955 yılında tamamlanacak olan                                                       Ordu-Kabadüz-Çambaşı yoluna da başlanmış ve çalışmalar Bayadı civarında yürütülmekteydi. Ancak bu yıllarda büyük bir gayretle yürütülen çalışmalar sonucunda da yol tam olarak işler hale getirilememişti. Ordu eski Belediye Reislerinden asıl mesleği Madenci olan merhum Rıfat Kalfaoğlu, Nazif bey suyunu Saraycık köyünün Akobuz mevkiinde bulmuş, Belediye reisi olduktan sonra, bu suyu şehre getirmek gayretini sarılmışsa da fakir ve yetersiz bütçesi olan Ordu Belediyesi ile bunu yapamamıştı.  Ordu´ya Vali olarak gelen Nazif Ergin işe başladıktan birkaç ay sonra Türk Ocağında üst üste tertiplediği toplantılarda ısrarla Ordu´nun suya olan ihtiyacı hakkında konuşmalar yapmış ve bu su davasını kamuoyuna kabul ettirmeye muvaffak olmuştu.                 Ordu Vilayet merkezi 1930´lu yıllarda 8800 nüfuslu küçük bir kasaba idi. Ordu halkı o yıllarda Bülbül deresi vadisindeki çukurlardan alınan bol kireçli suyu içerken, zenginler ise merkepli sakaların Kiraz limanında akan oluk suyunu içme suları olarak getirtiyorlardı.  O yıllarda Yaylacıların dışındaki kasabada yaşayanların birçoğu hastalıklı, yüzleri sarı ve soluktu. Nafiz Bey, zeki ve uyanık bir Vali idi. Ordu´daki ilk eserinin kolay kolay hafızalardan silinmeyecek, devamlı hatırlanacak bir eser olmasını istiyordu. O yıllardaki para ile Akobuz suyunun temini, isale hattı ve depoları ile toplam mali portresi 80,000 liralık bir proje hazırlanmıştı.                 Vali Nazif Bey, hiç vakit geçirmeden hemen işe koyulmuştu. Artık, Ordu´da her mecliste, her yerde sadece Akobuz suyu konuşuluyordu. Gürses Gazetesi Sahibi ve Başyazarı olan Ali Rıza Gürsoy´unda olduğu yardım komitesi kurulmuştu. Ordu memleket olarak çoğunluğu fakirdi.10 liralık bir bağış bile fevkalade sayılıyordu. Ordu Belediye´sinde ise hiç para yoktu. Sayısı pek az olan memurların maaşları bile güçlükle verilebiliyordu. Ordu´ya getirilecek Akobuz içme suyunun sadece boruları için bile 30,000 liraya ihtiyaç vardı. Ordu halkı verebileceği kadar yardım ediyordu. Şehirden bütün gayretlere rağmen ancak 6,000 lira toplanabilmişti. Suyu Köprübaşına kadar getirebilmek için en az 60,000 lira lazımdı. Bu defa halktan eşya bağışı kampanyası açmak zorunda kalınmıştı. Hamiyetli Ordu halkı evlerinde sandığında ne kadar kıymetli ve ecdat yadigârı eşya varsa, Su yardım komitesine bağışlamak fedakârlığından çekinmiyordu. Bunlarında açık artırma suretiyle satışından 6500 lira sağlanabilmişti.  Ordu´ya Akobuz suyunu getirmeyi kafasına koyan Vali Nazif Bey, nihayet işe el koymuştu. Vali Nazif Bey, ilk önce Özel İdare Bütçesine 20,000 lira yardım ödeneği koydurtmaya muvaffak olmuştu. Ordu Belediyesi de önemli önemsiz tüm yatırım ve hizmetlerini ertelemek suretiyle iki yılda ödemek şartıyla 10,000 lira vermeyi kabul ve taahhüt etmişlerdi. Bu taahhüt ve ödenek kesinleşince;  içme suyu boruları Belçika´ya derhal sipariş edilmişti. Altı ay sonra borular yurt dışından gemiyle Ordu´ya getirildi. Ve işe başlandı. Boru güzergâhındaki tüm köylerde imece usulüyle boru hendeklerini parasız açmayı kabul ettiler ve böylece Ordulular, bir yıl içinde Akobuz (Nazif Bey) suyunu Köprübaşındaki çeşmeden içmek mutluluğuna erişmişlerdi. Bundan sonra şehre su şebekesi ve su depoları gibi diğer tesislerin yapımı devam etmişti. Nazif Bey suyu geldikten sonra birçok hastalıktan kurtulan fakir insanların yüzüne gözüne kan ve renk gelmişti. Nazif Ergin, Ordu´nun o yıllardaki en önemli ve acil ihtiyacı olan su meselesini halletmesi ve hizmete açmasından dolayı uzun yıllar Vali beyden hep övgüyle söz edilmişti.                 1949 yılında yayınlanan ?İktisadi Uyanış Dergisi? Ordu´daki çalışmalar hakkında Nazif Ergin Beyin anılarını yayınlamıştı. 1930´lu yılların Ordu Vilayeti hakkındaki çok önemli yazılı bir belge olan bu mektubunu bizde ?Vali Nazif Ergin Beyin? ağzından yayınlıyoruz.  ??Kardeşim Salim Cavid Bey, ??İktisadi Uyanış´ın? Ordu için çıkaracağı özel nüshaya konmak üzere benden Ordu´ya ait malumat ve hatıra istiyorsunuz. Hatırlayabildiklerimi not halinde aşağıda arz ediyorum. Dâhiliye Vekâleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğünden 20. 9 1931 tarihinde Ordu Valiliğine tayin edildim. Ordu´da 931 senesinin Ekim ayı içinde işe başladım. Bu güzel vilayette 31 Ekimden 23 Hazirana kadar 20 ay valilik yaptım. Ordu valiliği ilk valiliğimdir. Genç idim bakir işlenmemiş bir muhite düşmüştüm. Çok çalıştım. Candan çalıştığımı gören halk da memleketin işlerinde beni destekledi. Her tuttuğumuz iş muvaffakiyetle neticelendi. Bu sebeple Ordu´yu çok severim ve yine aynı sebeple Ordulularda beni sever sanırım. Valilik idareciler için ideal bir makamdır. Bu merhaleye ulaşan her idareci kendini göstermek hevesine düşer. Zaten mektep sıralarında hayallerinde yaşattıkları bir iştir. Ben de bu haleti ruhiye içinde Ordu´ya gelir gelmez, belli başlı bir iş yapmak sevdasına kendimi kaptırmıştım. Karşıma ilk çıkan mevzu şehrin su ihtiyacı idi. Şehirde içecek hatta adiyen kullanılacak su yoktu. Yaz aylarında Keçiköy semtindeki bir çeşmeden alınan suyun tenekesi 25 kuruşa kadar satılıyordu. Bu su da içilemez bir haldeydi. Ekseri aileler civar köylerden büyük masraflar ederek su getiriyorlardı. Bundan başka Ordu halkı, yaz mevsimlerinde geniş mikyasta uzak yaylalara gitmeğe ve bu yüzden iş ve güçlerini terk etmeye mecbur oluyorlardı. Şehirde mide ve bağırsak hastalıkları ölümlere sebep oluyordu. Benden evvel birkaç teşebbüste bulunmuşlar, parasızlık, teşkilatsızlık yüzünden muvaffak olamamışlar. Çünkü civarda su yoktu. En yakın su memba (kaynağı) Ordu´ya 17-18 kilometrede idi. Arada 4-5 tane büyük nehir ve dere vardı. İşte bu şartlar içinde Ordu´ya su getirmek teşebbüsü ilk işim oldu. Benden sonra (Nazif Bey suyu) adı verilen bu su şehre 18 kilometre mesafede ve şehrin doğusunda Akobuz mevkiinden getirilmiştir. Avan projesi Kovaç isminde bir mühendise yaptırılmış, kunt boruları Almanya´dan Özel İdare ve Belediyeye yardım suretiyle verilen 40 bin liraya getirilmiş ve Belediyeden de hatırımda kaldığına göre 15-20 bin lira kadar ki, ceman 60 bin lira sarf edilmiştir. Suyun kabotaj işi, boruların nakli ve ferşi (döşenmesi) yolun kazılması vs. kâmilen halk eliyle yapılmıştır. Şehir halkı ve köylüler geniş mikyasta yardımda bulunmuşlardır. Teşkil ettikleri bir cemiyet eliyle de 20-30 bin lira kadar iane (yardım) toplamışlar ve tertip ettikleri piyangoya Ordu bayanları ziynet ve kıymetli eşyalarını vermek suretiyle alaka göstermişlerdir.                 Köylüler hendekleri parasız kazmışlar ve su borularını hayvan ayağı ve tekerlek gitmeyen sarp yamaçlara sırtlarında taşımışlar ve soğuk günlerde ırmaklar içine borular yerleştirmişlerdir. O zaman ki rayice göre, bu tesisatın 250 bin liraya mal edildiği hesap olunmuştur. Şimdiki para ile takriben 1,5 milyonluk bir iştir. Suyun miktarı 24 saatte nüfus başına 85 litre olarak hesap edilmiştir ki, Avrupa´nın en ileri memleketlerinde bu nispet kati görülmektedir. Su içmek, kullanmak, hatta bahçe sulamak için şehrin bütün ihtiyacına cevap verecek kadar mebzul (bol) ve ileride de artırılacak kadar menbaında boldur. Mikyasımağ derecesi 1.1/2 dir, böbrek hastalıkları, kum ve taş için nafi havasa (faydalı özelliklere)maliktir. Bu su yüzünden Ordulular hazım ile ilgili bütün hastalıklardan kurtulmuşlardır.                 Ordu´da başladığım ve kısmen bitirdiğim büyük işlerden ikincisi yoldur. 1931 senesinde Ordu´nun tek yolu Ordu-Mesudiye yolu idi. Bu yol imparatorluk devrinde Trabzon Valisi Sırrı Paşa tarafından açılmıştır. Bu yoldan başka Ordu´nun bütün ilçe ve bucakları sahilde deniz vasıtalarından faydalanmakta dâhilde patika yollarla hayvan sırtında nakliyatını yapmakta idi. Bütün halk ve köylüler-kısmen şimdi de olduğu gibi-yolsuzluğun büyük ızdarabı altında inlemekte idi.                 Ordu´yu Fatsa ve Ünye üzerinden ve sahilden Samsun´a ve kışın kapanan Mesudiye yoluna muvazi (paralel) olarak dereden bir yolla da dâhile bağlamak istedik. Ve bu mevzuda çalıştık. Ordu-Fatsa yolunu açtık. Tulu (uzunluğu) 45-50 kilometre olan bu yol kâmilen (tamamen) köy kanununa tevfikan köylüler tarafından açılmıştır. Hususi idareden barut ve silindir gibi masraflar karşılığı az bir para sarf edilmiştir.                 1933 senesinde ilk defa otomobille Ordu´dan Fatsa´ya gitme imkânı elde edilmiştir. Bu yoldan Ordu ve Fatsa arasındaki köyler geniş mikyasta (ölçüde) faydalanmışlar ve halen de faydalanmaktadırlar. Mesudiye dere yolunda da-ki Melet vadisini takip eder -40 kilometre kadar- bir kısım zamanında yine aynı usulle ve köylü eliyle açılmıştır. Üçüncü büyük iş, köprüler meselesidir. Bilirsiniz ki, yolların temelini bilhassa sahillerde köprüler teşkil eder. Ordu-Fatsa, Fatsa ?Ünye arasında Akçaova, Bolaman, Elekçi gibi büyük dereler vardır. Çok geniş olan bu derelere sağlam köprüler kurmak lazımdı. Buna vilayetin mali durumu müsait değildi. Hususi bir kanun ile hazinenin kefaleti temin olunarak hatırımda kaldığına göre vilayeti 2 milyon lira borçlandırdık. Bu para ile Ordu-Samsun yolunda Akçaova, Bolaman, Elekçi, Cüri ve ismini şimdi hatırlayamadığım 5 büyük köprü ihale ettim. O zaman vilayet büyük borç altına sokuldu diye söylentiler oldu. Aradan zaman geçti köprüler yaptırıldı, borçlar ödendi, şimdi bu büyük yolun temel kazıkları atılmış oldu. Antalya´ya nakil işim araya girmemiş olsaydı, daha iki sene kalarak Ordu´nun bütün yollarını yaptırmak isterdim. Ve bunu yapamadığım için Ordu´dan büyük üzüntü duyarak ayrıldım. Ordu hakkındaki genel intibalarıma (izlenimlerime) gelince: Ordu´ya Karadeniz´in incisi derler, bu vasıf incinin bir kıymet ifadesi olmak itibariyle yerindedir. Fakat inci küçük bir ziynet eşyasıdır. Ben Ordu´ya bu vasfı az görenlerdenim.                                               Ordu Türk vatanında sadece süslü ve güzel bir yer değil, verimli toprağı, gayri mekşuf (keşfedilmemiş) işlenmemiş madenleri, çeşitli mahsulleri, çalışkan halkı ile büyük iktisadi bir kıymet ve bir varlıktır.                 Ordu´da her kıymetin üstünde güzel ve faydalı gördüğü her hareketi güler yüzle karşılayan ileri görüşlü bir halk kitlesi vardır ki, bence en büyük değer bundadır. Ordu dere yolundan sahile, sahilden Samsun´a kadar muntazam bir şose yol ile bağlandığı zaman kendisinden beklenen iktisadi inkişafı gösterecektir.´´                 18.10.1931 tarihinde Ordu´ya gelen Nazif Ergin, 26.06.1933 tarihinde Ordu ilindeki görevi sona ermiş ve Antalya iline tayin olmuştu. Antalya´dan sonra Kütahya  ve Konya Valiliği de yapan Nazif Ergin, daha sonra PTT Genel Müdürü, Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı, Matbuat Genel Müdür Vekili, 3. Genel Müfettişliği yapmıştı. En sonunda Nazif Ergin, VIII. dönemde Sivas Milletvekili de olmuş ve bir ara İçişler Bakanı olacağına dair hakkında basında haberler çıkmıştı. Kırmızı Şeritli İstiklal Madalya sahibi olan Nazif Ergin, 5 çocuk sahibi idi. 3 Eylül 1965 yılında vefat etmişti.