Tanrılar Susamışlardı (Les Dieux ont soif), edebiyatın her türünde eserler vermiş Nobel Ödüllü yazar Anatole France´ nin ilk baskısı 1912´ de yayınlanmış tarihi kurgu tarzındaki romanıdır. Fransız Devrimi sonrası 10 ay boyunca jakobenlerin iktidarındaki Terör Dönemi olarak adlandırılan kanlı dönemi ele alır. Maximilien Robespierre önderliğindeki konvansiyon ve ihtilal mahkemesi her gün görev başındadır. Cumhuriyete karşı işlenildiği iddia edilen suçların cezası olarak giyotin sürekli işler. ?´Vatanı ancak giyotin kurtarır´´ düşüncesi meydanlarda kan akıtır. Fakat tüm bu idamlar, baskılar ve sert kanunlar konvansiyonun ve ihtilal mahkemelerinin sonunu hazırlar.  Anatole France bu durumdan şöyle bahseder: ?´İhtilal Mahkemesi kendisini kuran rejimin mahvolmasını neticelendirecektir.´´  Ve sonunda giyotinin başındakiler kendi başlarını giyotinde bulur. Devrim kendi çocuklarını yer.  Yazar bu dönemi ressam Evariste Gamelin ve Elodie adlı iki aşığın hikayesiyle ustalıkla birleştirerek aktarır.     Terör Dönemi, insan hayatındaki bütün ayrıntılarda kendini hissettirmektedir. İhtilale göre Fransız Cumhuriyet Takvimi adında yeni bir takvim düzenlenir. İnsanlar bu takvimi kullanır. Halk sefalet içinde yaşarken hayattan şikayetçi olmasına rağmen sesini çıkarmaz. İnsanlar bu duruma alışmıştır. Jakobenlerin dillerinden ihtilal marşları eksik olmaz. İskambil kâğıtlarında bile kraliyete ait resimlere ve isimlere yer yoktur. Cumhuriyetçi desteler yapılır. Kiliselerde duvarlara bildiriler asılmış, jakobenlerin öncülerinin büstleri konulmuştur. İhtilal ruhunu yaşayan ve yaşatmayı amaçlayan insanların hepsinde Jean-Jacques´ in etkisi oldukça belirgindir. Atmosferin oluşmasında büyük payı vardır. Anatole France bu durumdan kitapta sıkça bahseder. İhtilal Mahkemeleri sürekli idam cezası verir. Cumhuriyete karşı suç işlediği iddia edilen kişiler için delil bile aranmaz. Sokakta insanlar bu konulardan bahsederken ufak bir iftirayla bile tutuklanmamak için oldukça dikkatlidir. Aynı zamanda ihtilal sözcüğünü duymak bile istememektedirler artık. Bir kuklacı, yaptığı kuklalar nedeniyle bile her an suçlanabilir ve başını giyotinde bulabilir. Bir insanın ihtilal öncesi hali yerinde bir beyzade olması bile oldukça kötü karşılanır. Sefalet, cephedeki yenilgi ve çoğu olumsuz durum için her zaman kraliyet yanlıları suçlanır. Ajanların bütün bu açlığa sebebiyet verdiği söylenir. Bu detaylar ise bana göre romana bir distopya havası katmıştır. Zamanın bütün kahramanları, ihtilalin önemli isimleri ve kanun koyucuların hepsi hain suçlamasıyla giyotinde can vermiştir. Yazar kitapta aşırı fikirlere sahip karakterlere yarınlarını sorgulatır.       Ressam Evariste Gamelin, kendini cumhuriyet ve ihtilal için büyük sorumluluklara sahip görür. Her an ihtilalin duygusu ve coşkusuyla yaşar.  Gamelin´in İhtilal Mahkemesinde görev almasıyla karakterindeki değişim gözler önüne serilir. Sevgilisi Elodie´ ye bakışı ve ona karşı hislerinde bile bu değişim gözlenir.Fikirlerindeki karmaşık yapı yazar tarafından anlaşılır biçimde aktarılır.  En ufak bir suçlamayla, delil olmadan insanların hayatını sonlandıracak hükümleri verir. Kız kardeşinin kocasına bile acımaz. Gittikçe kendini bu güç içinde kaybeder. Konvansiyon ise tüm bu ölümlere rağmen durmaz ve yeni yasalar çıkartır. Artık İhtilal Mahkemelerinde insanlar yargıç ve jüri tarafından isimleri bile bilinmeden üstlerine suç atılarak topluca yargılanır. Topluca giyotine götürülürler. Bu durumdan ?´kısaltılmış adalet´´ olarak bahseder yazar. İktidar ve Gamelin ise ölümler ve cezalar şiddetlendikçe daha da hırslanır. Cumhuriyet için yetersiz bulurlar bu ölümleri. Fakat artık bu durumdan bezmiş cumhuriyet yanlıları bile kendilerinin kraliyet yanlısı olduklarını iddia ederek ölümlerini isterler. Artık ölmek için insanlar kendileri gelir. Anatole France bu durumu oldukça tesirli bir şekilde anlatır. Öldürmek hırsına ölmek hırsıyla cevap veriyorlardı, der bu ölümler için. İktidar bu şekilde devam edemez, kanun koyucular ve yargıçlar kendilerini ihtilal mahkemesinde yargılanırken bulur. Daha sonra ise başlarını giyotinde bulurlar. Kitapta daha önce de vurgulandığı gibidir. Giyotinin başındakiler kendi başlarını giyotinde bulur. Devrim kendi çocuklarını yer.      Kitabın dili ve anlatımı ağır değil. Fakat karakterlerin diyaloglarının ve tartışmalarının ağdalı bir dilde olması dikkat çekiyor. Kitap içindeki isim fazlalığı ve kitabın ortalarına kadarki durağanlık okuyucuyu biraz zorluyor. Buna rağmen kitabın akışını olumsuz yönde etkilemiyor. Ötüken Neşriyat tarafından 2018 yılında yayınlanan baskıda okuyucuya yeterince yardımcı olacak dipnotlar var. İhtilalin ve Terör Döneminin bahsi geçen isimlerinin arasında okuyucunun boğulmasını engelliyor, kısa bilgiler veriyor. Kitabın Fransız İhtilali´ ne farklı bir açıdan bakmak, ihtilali anlamak için kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum.