İnsanı insana yaklaştıran en temel duygu güven'dir.
İnsanı insana yaklaştıran en temel duygu güven'dir.
İnsanları bırakıp (onlardan kaçıp) hayvanlara yaklaşan (sığınan) kişileri güdüleyen şey aynı ihtiyaçtır.
Rahmet olarak gönderilen SAV Efendimizin topluma ilk takdimi yine güven üzerindendir.
Güven hırpalanırsa toplumlar, aileler, dostluklar ve son tahlilde din çözülüyor.
Dinci siyaset ve cemaatçilik Türkiye’de tam da bunu başarmıştır.
Gençler artık evlenmiyor.
Evlenenler tez boşanıyor.
Çocuk sayısı gittikçe azalıyor.
Doğabilenleri de az evvel andığım olimposun çocukları planlayarak katlediyor.
2024 Kasımından ülke manzarası en yalın fotoğrafıyla budur.
Hamaset nutuklarında bize tepeden baktığı hayal ettirilen o güçlü İngiliz, Yahudi, haçlı figürü vardır ya, hani dış güçler martavalı...
Sultan Süleyman'dan sonra en uzun iktidar hazzını yaşayan mevcut irade son 22 yılda dış güçlerin binlerce senedir başaramadığını yaptı ve kalabalıkları millete dönüştüren harcı söküp attı.
Tarihe geçecek sonuca imza atan Fatma Şahin gibilerini hâlâ etkin işlerde istihdam eden ekibin gururlu bakışları memnuniyet fışkırıyor.
Türk Milletini hallaç pamuğuna çevirerek töreyi bozmaktan mutlular.
Düzensiz göçmenler tavşan misali ürerken Türk nüfusun azalma eğilimine girmesi zevkten deli ediyor onları.
Sonrası için başka bir Doğu Karadenizli müteahhit müptezel hazırlanıyor aynı anda.
Tam bir utanmaz, dış güç denilen şebekenin kullanışlı aparatı, her türlü mukaddesatı pul parasına satan ciğersiz.
Erenler...
Size söylemem gereken şu cümleleri iyice okuyunuz:
Osmanlı Cihan Devletinin ortaya çıktığı şartları pozitivist yaklaşımla göremezsiniz.
13.yüzyılda ve bugüne dek kayda geçen/geçmeyen bütün değişim ve dönüşümler o ilk şartlara işaret eden cevher taşırlar.
Orada bugün üstü örtülmüş bulunan hikmetler ve irfan vardır.
Dinciler de yalan söylüyor!
Her anlamda karmaşa ve çatışmanın göbeğinde bulunan insanların o âli devleti kuracak yetkinliğe ve eyleme geçecek maharete sahip olmaları başka türlü açıklanamaz.
Kurucu kadro da denebilecek ismi karartılmış öncüleri kendimize görünür kıldığımızda, kadim demden beri irfanî tecrübeyi taşıyan ve aktaran geleneğin, göklerden gelen bir kararla bunu ilim irfan, fikir felsefe ve güzel sanatlar sacayağında devlet teşekkülüne maya eylediklerini anlayabiliriz.
Bugün ahlâksız dincilerin üstün gayretlerinin neticesi olarak o mayayı görünür kılacak somut bilimsel veriden yoksunuz.
Erenler ile onların hikâyeleri ve dilleri hariç!
Töreye ve Türkçeye yönelmek, bir anlamda abdest almak gibidir.
Abdestsiz namaz olmayacağı gibi, Türkçesiz ve Töresiz istikamet de olmaz.
Güven'i yıkanların asıl amacı da bu değil mi zaten?
İstikameti bozmak!
Hem de dinî retorik ile...
*
Görevi Töre'yi bozmak olan kifayetsiz muhterisleri Töreli diye sırtımızda taşıyoruz.
Hazır oraya çıkmışken habire saplıyorlar hançeri.
Yüzlerinde iblisvarî sırıtma ifadesi, dişleri sırtlanı andırıyor.
Şaşkın şaşkın bakıyor ölüm sırasını bekleyen sabiler...
"Sen anlamazsın, onların alnı secdeye gidiyor." diyoruz.
İnsan namus bellediğini canı pahasına korumaz mı?
Heyhat, altın tepside bizzat sunuyoruz.
Düşmanın kucağında kendimize ninni söylüyoruz ihanet şarkılarıyla.
Fesli Kadir, şallı bacı hikâyeleri ile yükseldik sanıyoruz alçaldıkça tabana.
Çukurun da bir seviyesi vardı diyor eskiler, artık yok.
Eski yok, yeni yok, şimdi yok.
Geçmiş yok, gelecek yok.
Yok...
Sizlere üçüncü yolu gösteriyorum:
Hem iktidarın (!) hem de muhalefetin (!) haricî ellerle belirlendiği teatral kurguyu gerçek sanmaktan, seçmen olduğunuzu seçtiğinizi varsaymaktan vaz geçiniz.
Kendi kaderinizi kendiniz yazınız.
Atın sırtınızdan dış güçlerin iç aparatlarını.
Ama önce kibri, hırsı ve hasedi…