Şafak vaktinin alaca karanlığında; elleri semaya dönük, kahrından ağlayan insanların iniltileri duyuluyor.
Şafak vaktinin alaca karanlığında; elleri semaya dönük, kahrından ağlayan insanların iniltileri duyuluyor.
“Bu sabah, gün doğduğunda, her yerde huzur iklimi yaşasın ve yaşatılsın diye insan'lık”, vakti geldiğinde memur kılınmak niyazıyla duaya sığınmışlar.
Uykusuz gözleri kafataslarının oyuklarında iyice kaybolan uluların alınlarındaki damarlar ne kadar şişmişse sesleri o kadar kısık, Tevhid zikriyle yanık kokusu o kadar baskın ki yayılıyor tüten dumanıyla birlikte, sol göğüs kafesi civarından…
Anadolu insanının benzi kavruktur.
Asırlardır aman canım diyemediği için iç yangını, yanmaktan yorgun düşen cesedi kara-kuru kıvamda yoğurmuş da yorulmamıştır.
İmanının baş eğdiren zoruyla sürmektedir çoktan bağını kestiği hayat tarlasını, beden yerine ceset görmeniz bundan.
Aldırmakla saldırmak arasında saatin sarkacı gibi sallanan kafasında sekiz köşeli kasket tutunamaz pek.
Elindeki mendil kim bilir kaç kere silmiştir kel başın terini.
Oy, oyyy...
Gardaş bildiği de kapitalin tadına sattıysa hüznünü, gittikçe ağırlaşan yalnızlık karabasan olup oturduysa bağrına, nefes almak zorlaştıysa?
Hangi üniversite onun bilgeliğini aşabilir en parlak öğrencisiyle?
Ucu açık sorular kıyısına erişebilir mi hikmetin?
Ciğer ateşinde pişmiş tek damla yaş süzülürken yanaktan, dinî ritüel koreografisi ile harama uçkur çözenler tek bir an için utanırlar mı?
Günahı geçtik, zulmünden pişmanlık duymayan münafıklar gemi azıya almış, kırmızı çizgi-mizgi kalmamış, insan kurban ederek 3 harfli ilahlarından her şeyi istiyorlar.
Her biri birer iblis olma peşinde.
Gardaş bildikleri işte onların içinde, en öndeler.
Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat ödülü niye verildiyse Daren Acemoğlu’na da aynı sebeple Nobel Ekonomi Ödülü verildiğini bildiği bilindiği hâlde onlar çılgınca sevinebiliyorlarsa, bu sebepten.
İnsanlar insan değil azizim.
İnsanlar insan değil.
Felsefî romanın ilk örneği olan Endülüslü düşünür İbn Tüfeyl’in “Ruh’un uyanışı: Hayy İbn Yakzan”, isimli eserinde romanın kahramanı Hayy, ıssız bir adada hakikati keşfedip bir ‘Yüce Yaratıcı’nın olduğunu idrak edebilirken...
Beyin ölümü gerçekleşmiş zombilerin sinek kanadından değersiz çöpleri için sevdikleri dünya uğruna yüz çevirebildiği Var ve Tek Olanı...
Ve sürüngen yaratıklar klonlanıyor karanlık fabrikalarda, üzerlerinde kazınmak istenen değerlerin etiketleri, iğrençlikler kutsanıyor şeytanî ayinlerde, baş üstünde taşınıyor ayaklar altında ezilmesi gerekenler...
Oy yaaa...
Töresizler Türk düşmanlığını artık göstere göstere icra ediyor.
Kandillerle yolu aydınlattığı anlatılanların tek işi kamu adına kullanılan yetkilerle mahzunların kandillerini söndürmek aslında.
Bütün kaleler düşmüş, bütün limanlar ele geçirilmiş, son er ölmüş gibi rahatlar.
Tan yeri bu sabah da ağarmazsa son çare dışında yol kalmayacak:
Küllerinden doğmak!