“Çeteleşmiş alfa köpeklerin güvenli bölgelerle gönüllülerle işbirliği içinde alınması gerekiyor. Kırsalda devam eden köpek üretiminin derhal durdurulması önemli. Merdiven altı üretimin de durdurulması gerekli.” Bu hafta yazımın selamlama niteliğindeki konuşması bana ait değil. AKP Milletvekili Müşerrev Pervin Tuba Durgut’un Oda TV ‘ne yaptığı açıklamanın bir kısmı bu şekildeydi. Başıboş sokak hayvanları ile alakalı konu son zamanlarda ciddi sorunlar oluşturmuştu ve oluşturmaya da devam ediyor. Başıboş hayvanların uyutulması konusunda toplumun her kanadından farklı tepkiler gündeme geldi. Genel olarak baktığımızda toplumun bir parçası şeklinde görünen AK Parti de bunlardan bir tarafı oluşturuyor. Eski Sanayi Bakanı Mustafa Varank sanırım alışılmışlıktan olacak ki sadece insanın, kendinin içerisinde bulunduğu türün yaşamasına değer veren talihsiz bir açıklama yapmış. Varank açıklamasında uyutma dahil gelecek her türlü teklife destek vereceğini söyledi.

Bu konu vatanı milleti, dini diyaneti, zengini fakiri karşı karşıya getirir, öyle birkaç paragrafla çözülmez. Ancak bu olaylar gündeme gelince benim aklıma gelen birkaç nokta var oraları dile getirmek istiyorum. Uyutulma işlemine karşı çıkılmasının başlıca nedeni deyince karşıma sadece yaşama hakkı çıkıyor. Yaşamak sadece nefes alıp vermekten ibaret olmamalı. Binlerce yıl öncesinden köpeğin evcilleştirilmesiyle birlikte yazılı olmayan bazı sorumluluklar insan türünün omuzlarına perçinlenmiştir. Bunlar günümüz ulus devletlerinde özellikle fert olarak değilse de toplumsal ve yönetimsel olarak yerine getirilmesi gereken sorumluluklardır. Cumhurun başı olan kişinin söylediği gibi: “Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.” 

Yaşamına devam etmesi gerektiği ifade edilen sokak hayvanlarının eğer normal rutininden bahsedeceksek bu sadece yeme-içme ve yaşama hakkı olmamalı. Her canlının varoluş sebeplerinden ve bu varoluşun devamlılığından bahsetmek için üreme de olmazsa olmazlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Son zamanlardan özellikle ülkemizde hayvanları kendisine ev arkadaşı olarak seçen insanların sayısı gittikçe artmaktadır. Ancak bu tarafta karşımıza çıkan sorun en az itlaf meselesi kadar onursuz ve canice bir hal almış. Evlerinde hayvanları besleyelenler kendi hayat konforlarına ve iradelerine göre kararlar verip hayvanlarına kısırlaştırma işlemi uygulatmaktalar. Bu kısırlaştırma işlemi kadar canice olan bir başka konu ise hayvanları 80-100 metrekare alanlar içerisine hapsederek yapılan psikolojik baskıdır. Eğer bu konunun çözülmesini istiyorsak aklı selim bir şekilde, vicdanları yaralamayacak bir çözüm önerisi bulunması olmazsa olmazdır. İğne kime, çuvaldız kime ben bilmem. 

Bu konular konuşulurken bir köpek başı okşayıp kendisini uzman ilan edenlerin de süreci bilinçsizce germesinin kimseye faydası yok. Son olarak ülkemizde sokak ortasında meydana gelen cinayetler, sayısız sabıkayla elini kolunu sallayarak gezen caniler gerçeği varken hayvan dostlarımız için olan beklentimizin gerçekleşme oranı hepimizi tedirgin etmektedir. Osmanlıdan beri süregelen bu sokak hayvanları probleminin çözülmesi, sorunlar ülkesi haline geldiğimiz şu günlerde toplumun her kesimine biraz olsun moral olacaktır. Konunun yardımcı elamanı değil asli unsuru hayvanlardır, lütfen biraz emPATİ.