Bugün her şeyin madde, makam, şöhret ve kariyerle ölçüldüğü bir zamanda yaşıyoruz ki bu da manevi ve gönül yönü olan işlerin maalesef birçok insan tarafından geri plana atılıp ötelenmesine neden olmaktadır.

Bugün her şeyin madde, makam, şöhret ve kariyerle ölçüldüğü bir zamanda yaşıyoruz ki bu da manevi ve gönül yönü olan işlerin maalesef birçok insan tarafından geri plana atılıp ötelenmesine neden olmaktadır. Ölçü ve dengede görülen sapmalar haliyle zafiyetler yaşatır insanoğluna. 
Hâlbuki insanlar arasındaki ilişkilerde manevi ve gönül boyutu ihmal edilmeyecek kadar önemlidir. Rabbimizin : ''Gerçekten Allah’ı, ahiret gününü arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, size, Allah’ın Rasûlünde (takib edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır.'' (Ahzab, 21)  buyruğundan, Rasûlullah(sav)’in bütün güzellik ve değerleri havi pratiğiyle en mükemmel mânâda zuhur ettiği âli şahsiyeti bizler için kıyâmete kadar rol model, Kur’ani ifadesiyle ''Üsve-i Hasene'' olduğu müjdesini almaktayız. O’ndan etkilenen, feyizlenen peygamber vârisleri olan Hakk dostu alim, abid ve sâlih zâtlar; Allah Rasulü (sav)’i yansıtan ayna hükmünde;Bir navigasyon gibi  önder ve rehberlikleriyle tüm insanlığın mürşidi olmuşlardır.
İnsan, yaratılışı itibari ile duyduğunu değil, gözüyle gördüğünü daha iyi ve kolay algılama ve anlama kabiliyetinde yaratılmıştır. Lisân-ı hâl, lisân-ı kâlden entaktır (daha iyi konuşur) denilmiştir. Bundan dolayı peygamberler başta olmak üzere insanlara hidayet yolunu gösteren bütün mübelliğler; tüm olumsuz şartlara rağmen, sarsılmaz duruş, hâl ve kâlleriyle insanlığı aydınlatan birer davetçi olmuşlardır.
Malazgirt Harbi’nde beyaz elbisesini giyip askerin başına geçen Sultan Alparslan; gittiği Malezya ve Endonezya’da, ticarette gösterdiği dürüstlük ve ahlâkla orada İslâmiyet’in yayılmasına vesile olan tüccar; misafir olduğu evin odasında bulunan Kur’ân-ı Kerîm’e hürmeten sabaha kadar yatağına yatamayan hatta yorganını dahi bozmadan ibadetle geceyi geçiren Osman Gazi; Türkistan evliyâsından Ahmet Yesevî Hazretleri; Kendisi siftah yapınca, gelen müşteriyi komşusuna gönderen Ecdad; harp yolunda ilerlerken, bağlardan bahçelerden geçen çevreye zarar vermeyen, kırıp dökmeyen ve kendisine ait olmayan hiç bir şeye el sürmeyen asakir; “Bir askerin torbasından bir ekşi elma dahi çıksaydı, Mısır Seferi’ni iptal ederdim.” diye şükreden bir Yavuz Sultan Selim Han... bütün bu güzelliklerin en mükemmel bir şekilde yetişmesine rehber, önder ve sebeb-i irsal olan Allah Resülü (sav) Efendimiz’i örnek alan yakın tarihin sayısız destânî misallerinden bazılarıdır.
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre; alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (sav) Efendimiz, güzel hasletlerle ilgili olarak, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
“Rabbim bana dokuz ahlakla ahlaklanmamı; dokuz huyu ahlak edinmemi emrediyor. Ben de size ey ümmetim bu dokuz huyu ahlak edinmenizi emrediyorum:
1- Yalnız veya halkın arasında olduğunda Allah (c.c.)'ın azabından korkacaksın. Allah'ın her yerde seni gördüğünü bileceksin.
2- Gerek neşeli gerekse öfkeli anlarında daima adaletle davranacak, hakkı söyleyeceksin.
3- Bollukta ve darlıkta iktisattan ayrılmayacak ve israf yapmayacaksın.
4-Zulmedeni affedeceksin.
5- Gelmeyene gideceksin.
6- Vermeyene vereceksin.
7- Konuşman zikir olacak.
8- Susman tefekkür olacak.
9- Bakışın ibret almak için olacak.''(Ahmed bin Hanbel’in Müsned'i, İmam'ı Kurtubi’nin Tefsiri).
Söz konusu hadisle alakalı merhum Ali Ulvi Kurucu Hatıralar adlı eserinde dedesi Hacı Veyis Efendiden güzel uygulamalar aktararak, Sünnet-i Resulullah'a uyulması hâlinde çok güzel hasletlerin ortaya çıktığını ifade eder.
İmam-ı Şâfii Hazretleri; ''Eğer Kur’an-ı Kerim, yalnız Asr Suresinden ibaret olsaydı, yine de insanlığı  mes’ud etmek için kâfi gelirdi.'' buyurmuş. Aynı anlayışla ulemâ-i amilin, insanlığa yetecek bir hadis olarak hangi hadisi-i şerif’in kifayet edeceğine işaret etmişlerdir diye düşünürken, karşımıza merhum Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarında yer verdiği işte bu emri peygamberi zahir olmuştur.
İnsanın ayaklı kütüphane olmasına, aşırı bilgi yüklenmesine, ilim öğreneceğim diye kendini paralamasına gerek yoktur. Sahabe-i kiram on ayet ezberleyip, onlarla amel ettikten, bu ayetleri yaşamaya başladıktan sonra diğer ayetleri öğrenmeye ve uygulamaya geçerlerdi. Bilgi ve teknik çağında yaşıyoruz. İlim ve irfan adına çok şeyler biliyoruz. İlmimizi kendi yararımıza değil de sanki başkaları için öğreniyoruz. Malının zekât ve sadakasını vermeyen zenginlerin yaptığı  gibi bildiklerimizi tatbik etmiyor, yaşamıyoruz.
Ayrı bir rivayette de; Ukbe bin Âmir, "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana hayır işleri öğretir misin?'' dediğinde; Rasulullah (sav) cevaben, kılıcına da yazdırdığı şu ifadelerle istenilen öğüdü vermiştir: "Sana gelmeyene sen git, vermeyene ikram et, sana zulmedeni sen affet."( Müsned-i Ahmed b. Hanbel: 37/17915).
Müslüman kardeşin sana kötülük mü yaptı? “İnsandır; kasden yapmaz; Müslüman Müslüman'a zulmetmez; yanlışlık olabilir; sehven olmuştur; hata yapmıştır” diyebilmeli bir insan.
“Allah benim sabahtan akşama kadar kaç tane hatamı affediyor!” diye düşünmeli. Allah'ın boyasıyla, Rasûlullah (sav) Efendimiz'in ahlâkıyla ahlâklanmak belki de insanın kendisine zulmedeni bir affediştir.