Merhaba, uzun zamandır ara verdiğimiz sohbetlerimize dolu dolu devam edeceğiz. Bu vesileyle Ordu Vizyon Gazetesi ailesine de teşekkürlerimi sunuyor ve yeni çalışma ofislerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Merhaba, uzun zamandır ara verdiğimiz sohbetlerimize dolu dolu devam edeceğiz. Bu vesileyle Ordu Vizyon Gazetesi ailesine de teşekkürlerimi sunuyor ve yeni çalışma ofislerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Gel gelelim bu dolu dolu ve bir o kadar önem arz eden konumuza. İlimizde son zamanlarda meydan gelen maden gündemi gitgide artan proje ve ruhsatlandırmalarla yok sayılamayacak bir düzeye ulaşmıştır. Birden fazla ilçede, mahallede çıkan seslere kulak kabartmamak mümkün değildir. Peki tepkilerin bu kadar artmasına sebep olan etmenler nelerdir?
Maden karşıtı grupların, platformların omurgasını oluşturan insan faktörüne bakınca çok alışagelmiş bir görüntü yok. Çünkü yakın geçmişteki direnişler ve sosyolojik gruplar belli başlı sosyal sınıfların beraber hareketiyle şekillenmiş ve ivme kazanmıştır. Ancak şuanda meydana gelen grupları müşahede etmekten ziyade bizzat içinde olduğumuz için yaşayarak görüyoruz. Bu toplulukların içerisinde köyde yaşayanlar, kentte yaşayanlar, işçiler, işsizler, öğrenciler, gelir sınıfı birbirinden farklı insanlar aynı amaç etrafında toplanabilmektedir. Buna bizzat mücadelesine devam eden Yeni Sayaca Mahallesi ve Çatallı Mahallesinde yapılması planlanan bentonit madeni olayında şahit olduk.
Peki bu alışılmamış derecede sosyal grup birlikteliğinin sebebi ne olabilir? Bu karşı çıkma durumu ne devlete başkaldırı, ne madene karşıtlık, ne de toplumsal kargaşa çıkarma amacı taşımamaktadır. İnsanlığın idamesi, yaşam kalitesinin düşmesi ve bölgesel kalkınmanın tehlike altına girmesi endişeleri ön planda göze çarpmaktadır.
Yine örnek olarak Yeni Sayaca Mahallesini vermek istiyorum. Karadenizde çoğu yerde karşılaştığımız toprak yapısı burada da karşımıza çıkıyor. Ufak çaplı yağmurlar ve insan eliyle oluşturulan doğa tahribatlarının akabinde ciddi toprak kaymalarıyla dönem dönem karşı karşıya kalan bölge insanları madenin işlenme metotlarını gördükten sonra ilk kaygılarını edinmiş oldular. Bölgenin konumu gereği ve barındırdığı yer altı suları sebebiyle sadece bölge insanının değil merkez olarak adlandırılan Altınordu ilçesinin de tedarikçisi konumunda olması endişeyi bir kat daha artırıyor. Bu son saydığımız su endişesi sosyal sınıf içerisine kentlileri de doğal olarak katılımcı yapıyor. Yine akabinde proje sınırları içerisinde bulunan akarsular da bu endişeyi destekliyor. Bölgenin ilk sıralarda geçim kaynaklarına bakacak olursak fındıkçılık ve hayvancılık konusu ön plana çıkmaktadır. Toprak yapısı heyelanlar ve maden işleme sırasında oluşan tozlanma sebebiyle verimlilik seviyesi alt seviyelere düşeceğini görmek için bilim adamı olmaya gerek yok. Yine bölgede ciddi anlamda yapılan arıcılık faaliyeti göze çarparken kaybolan bitki örtüsü ve oluşan toz bulutları arı ölümlerini ve kalite düşüklüğünü bariz bir şekilde ortaya çıkaracaktır. Yine bölgede üretilen tarım ürünlerinin tozlaşması da bu ekosisteme dayandığı için haneye bir eksi daha yazılabilir. Bu saydığımız süreçlerin getirdiği büyük etki önü alınamaz bir istihdam sorunu ve akabinde düzensiz bir göç faaliyetini beraberinde getirecektir. İnsanların asırlardır bu topraklarda ve yörede kazandığı yaşam becerileri bir anda işlevsiz hale gelecektir. Kırsalda gelişen refleksler kentlerde hiçbir işe yaramayacağı gibi insanları da psikolojik olarak çıkmaza sokacaktır. Bu eksilerin bir araya getirdiği buhranlar insanları önü alınamayacak ve geri dönülemeyecek noktalara getirmesi sürpriz olmayacaktır. Ayrıca bu etkilerin sonucu olan göç problemi ilk etapta bir mahallenin, bir ilçenin, en sonunda da koskoca bir ilin ekonomik ve sosyal olarak onarılamaz yaralar almasına sebep olacaktır. Tam da pandemi süreciyle birlikte deyim yerindeyse simülasyonu yapılan kentlerden köye dönüş hamlesini de sekteye uğratacak ve kentlerde plansız nüfus artışlarına sebep olacaktır. Bu da kapasitesi belli bir sisteme eksi istihdam olarak olumsuz veriler ve geçim sıkıntıları enjekte edecektir.
Saydığımız bu bütün ihtimaller ve kaçınılmaz sonların başlangıcı insanların hayatta kalma mücadelesinin yansımasıdır. Bu hayatta kalmanın içeriği o kadar giriş seviyesinden başlıyor ki size şöyle söyleyeyim; nefes almak, su içmek, yemek yemek. Yani yukarıda bahsettiğimiz insanlığın idamesi kısmı madenin işlenme sürecinde oluşan olumsuz çevre etkileri sebebiyle sekteye uğruyor. Yine akabinde bahsettiğimiz yaşam kalitesi de idamenin yokluğundan dolayı işlevsiz hale geliyor. İnsan varlığının sürdürülebilmesi için olmazsa olmaz seçenekler ortadan kalkınca otomatik olarak insandan bahsetmekte imkansız oluyor. Bu da dönüp dolaşıp ana unsuru insan olan bölgenin gerçekte içini boşaltarak kalkınma hamlesini imkansız hale getiriyor. Bu çok basit örnekler, yaşam içinden manzaralar, doğa ve çevre gördüğümüz üzere toplumda domino etkisi yaratmaktadır. Bu domino düzenin ilk çekilen taşını doğa veya çevre değil, umursamaz ve sonunu göremeyen nemelazımcı insan profili oluşturmaktadır. Bu etkiyi kırmak için şuanda çok müsait bir durumdayız. Çünkü o taşlar hala ayakta bu saatten itibaren yapmamız gereken Yeni Sayaca Mahallesi özelinde tüm Ulubey, Ordu, Karadeniz ve Türkiye olarak kendi öz benliklerimize sahip çıkmak. Bu sahip çıkma eylemini de münferitlikten çıkarıp örgütlü ve sistemli bir hale sokmak artık farz olmuş görünüyor. Evet bu haftalık bu çok uzun olacak yazı dizimize kısa bir ara verelim. Önümüzdeki hafta münferitlikten örgütlü ve sistemli mücadeleye nasıl geçtiğimizi burada anlatacağım. O yüzden müsaadenizi istiyorum ve giderken şunu söylemek istiyorum; insanız, yaşayacağız, başaracağız.