Rusya- Ukrayna savaşında, sivillerin yaşadıkları her gün ekranlara yansıyor

Rusya- Ukrayna savaşında, sivillerin yaşadıkları her gün ekranlara yansıyor. Özellikle çocukların gözyaşları insanın içini acıtıyor. İnsanların, yurdundan yuvasından olması, çekilen çileler, acılar, karşılaşılan her tür sorunlar, düzenlerin bozulması, tüm savaşların getirdiği tablodur. İnsanlar, bu trajedilerin izlerini hayatları boyunca hissetmişlerdir. Ukraynalıları izlerken XX. Yüzyılda ilk çeyrekte bulunduğumuz üç savaşta Türk milletinin çektiği acıları hatırladım sanki hissettim. 1821'lere kadar gittim. 1821'de Mora'da Yunanlıların, Osmanlı Devleti'ne karşı isyanı başladı. Yarımadada sivil Türklere karşı da planlı katliama girişildi. Sloganları; "Hristiyanlara huzur, Türkçe ölüm" Şarkılarında şöyle geçiyordu; "Mora'da hiç Türk kalmasın, hatta tüm dünyadan silinsinler." Binlerce Türk yok edildi. Özellikle evleri tahrip edildi. Kalelere sığınanlar geri dönmesin diye. Kadınlara çocuklara bile işkence yapıldı. Bir kısmını da uçurumdan yuvarladılar. Justin Mac Carthty'e göre; 1821-1922 arasında Balkan ve Kafkas coğrafyasında 5 milyon Türk ve Müslüm katledildi. 5 milyon Türk ve Müslüman göç ettirildi. Yüzyılların hıncını Türklerden alma zamanı gelmişti. Milli Mücadele'ye dönelim. Yunanlılar, özellikle İngiliz desteği ve yönlendirmesiyle 15 Mayıs 1919'da İzmir'e ayak bastıklarında, Anadolu'nun yarısı bize ait diyorlardı. İlk üç günde 2 bin sicili katlettiler. Kadınlara, hatta kız çocuklarına bile tecavüz ettiler. Olaylara tanık olan İngiliz yetkili; "İnsalık iflas etmişti, bu zalimlerden tiksindim" diyecekti. Yunanlılar, Balkanlarda yaptıkları gibi, yerli Rumlarla birleşip, Türkleri yok ediyor ya da kaçmaya zorluyordu. Etnik temizlik yapıyorlardı. Türklerin silahları alınıyor, yerli Rumlar silahlandırılıyordu. Yüz binlerce Türk, doğu yönünde kaçıyordu, devletleri yoktu, nereye gideceklerini, ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Yoksul, hastalıklı, umudları tükenmiş binlerce insan canını namusunu kurtarmaya çalışıyordu. İngiliz istihbarat raporlarında: Türklere karşı yapılan katliamlar, ırza geçmeler, soygunlar, uydurma nedenlerle hapse atmalar, mal mülkün talan edilmesi ve diğer eylemlerin hepsi yer almıştı. B. Anadolu'nun bütün şehir ve kasabalarında resmi binalar ve dini mekanlar ilk hedef oluyordu. Manisa'da camiler, tekkeler, dini okullar ve mezarlıklar tahrip edildi. İngiliz kontrol komisyon subayları, Menemen'de bir günde sokaklarda 400 Türk'ün katledilmesini katliam olarak tanımlayacaklardır. Aydın, direniş yapmadan teslim olmuştu. 30 bin Türkten sadece birkaç aile kalmıştı. 5.800 ev tahrip edilmiş, şehrin civarında 80 Türk köyü yakılmıştı. Tüm şehir, kasaba ve köyleri tek tek çıkarsak, kağıtlar almaz. Bursa'da insanlık dışı eylemler sürdü. Osman Gazi'nin mezarını tekmeleyip; "Kalk Osman biz geldik, kalk da Türkleri kurtar" diye bağırdılar. Ulu camiyi tahrip ettiler. Osman Gazi'nin eşi Nilüfer Hatun bir Rum tekfurunun kızıydı. Bir Osmanlı ile evlendi diye mezarını tahrip ettiler. Bursa'nın işgali üzerine TBMM'nin kürsüsü üzerine siyah bir örtü serilecek, savaşın sonunda kaldırılacaktır. Kadınlarımıza, kız çocuklarına yapılan iğrençlikleri anlatmak istemiyorum, yazamıyorum. Okurken bile tiksiniyorum, kaldıramıyorum. Bunlar mı Batı medeniyetinin (!) temeli! Bunlar insan bile olamaz. İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, durumu özetlemişti; "Yunanlıların kendi operasyon alanı olarak tanımladıkları yörenin çoğu, yavaş yavaş viraneye dönüşmektedir. " Ya İstanbul. Bir taşına bir Acem mülkünün feda edildiği şehir ne haldedir? İstanbul'da işgal yıllarında neler olduğunu; "Yüzbaşı Selahattin'in Romanı" adlı eserinde İlhan Selçuk anlatıyor. Türk ordusu, "Büyük Taarruz" da Yunan ordusunu net şekilde yenecektir. Yunanlılar hızla B. Anadolu'dan çekilmeye başladılar. Bu defa çekilirken barbarlıklarını daha da artırdılar. Tüm şehir ve köylerimizi yakıyorlardı. "Türklere kalmasın" diye kendi mallarını da. Ekinlerin tamamı harap edildi. Türkler kullanmasın diye, zeytinlikleri, üzüm asmalarını kestiler. Demiryollarını kullanılmaz hale getirdiler. Aydın'a bağlı Karatepe köyünü sardılar. Halkı camiye doldurdular, yaktılar, kendini dışarıya atabilen insanlarımızı kurşunladılar. Böçlgenin tüm hayvanlarını çaldılar, Trakya'da da böyle yapmışlardı. Lord Kinross'a göre; "Yunanlılar, bütün barbarlık ölçülerini aşmışlardı. Her şey insanları tiksindirecek boyuttaydı." Burada yazılanlar, insanlığın yüz karası Yunan zulümlerinin, çok sığ cümleleridir. Ne üzücüdür ki Yunanlıların, B. Anadolu'da yaptıkları eylemler, Türk Milli Eğitim müfredatında okul kitaplarında yer almamaktadır. Bir Millet düşünün ki, tüm Müslüman aleminin son iki asırda, genel anlamda kazandığı tek savaş olan "İstiklal Harbi"nin önemli bi r bölümünü hatta bütününü yeterince bilmemektedir. Hafızası silinmiş bir haldeyiz. O zaman Milli Mücadele'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin değerini nasıl takdir edebiliriz? Biz Türkiye'yi sokaktan bulmadık. Başkaları gibi sınırlarımızı da başat güçler çizmedi. Büyük bedeller ödedik. M. Kemal Atatürk ve arkadaşlarına, şehitlerimize, gazilerimize Fatihalarımızı gönderiyoruz. Rabbimiz devletimize, milletimize asla düşkünlük göstermesin.