Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri, aşırı derecede kutuplaşmak, kendi düşüncelerini, fikirlerini, partisini, liderini, aidiyet duyduğu her şeyi körü körüne savunmak ve desteklemektir

Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, aşırı derecede kutuplaşmak, kendi düşüncelerini, fikirlerini, partisini, liderini, aidiyet duyduğu her şeyi körü körüne savunmak ve desteklemektir. Karşı taraftaki insanlara ve fikirlerine saygılı olmamaktadır. Sonuçta böyle bir atmosferde ön yargılar, hamaset, husumet, idraksizlik, kin, nefret iklimi hasıl olmaktadır. Birbirimizi dinleme, hoşgörme, medeni biçimde tartışma, sevgi, saygı ortamı oluşmamaktadır. Siyasetin dili de insanlarımızı canından bezdirmiştir. Vatandaş olarak isterim ki; Efendiler bu milletin, birliğine, dirliğine geleceğine kıymayın. Riyakarlık, sahtelik, her devrin adamı olma hali, güce tapınma, çıkar peşinde koşma, kol gezmektedir. Bu ülkenin insanları bilmelidirler ki, gerçek özgürlük Allah'tan başkasına kul olmamaktır ve Kur'an ahlaka üzerinde hayatımızı şekillendirmektir. İnsanın aklı, ahlakı güçlü güzelse erdemlidir. Nurettin Topçu'nun dediği gibi; "İnsanın iş ahlakı olacak, her zaman hesap verecek ve hesap soracak. Gerçek olan şudur ki yapacağımız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk'a uydurmaktır." Kur'an bizi defalarca uyardığı halde, akletmiyoruz, görmüyoruz, düşünmüyoruz. Yoğunlukla televizyon kanallarındaki saçmaları seyrediyor, boş bakıyor, uyuyor, sorgulamıyor, okumuyoruz. Rüyalarımızı gerçekleştirmek istiyorsak, önce uyanmamız gerektiğini neden hesap edemiyoruz? Partilerimizi, fikirlerimizi, liderimizi, aşırı yüceltmek, yanlışları görmezden gelmek, eleştiri yapmamak, önderlerimize olağanüstü misyonlar yüklemek, tam bir zavallılık, düşkün ruh halidir. "Kişi kültü" oluşturmak, bu coğrafyanın temel hastalıklarındandır. Güçlüden yana tavır almak, her devrin adamı olmak, Sırat-ı Mustakım üzeri olmamak, insanlıktan sıyrılmaktır ve tam ahlaksızlıktır. Kurtarıcılar beklemek, sorumluluk olmadan, irademizi ortaya koymadan, suçu, sorunları devamlı başka yerlerde aramak, her şeyi kadere yükleyip kaçmak, devamlı başkalarını suçlamak, bizi alçaltıyor. Anlamıyor muyuz? Böyle yaklaşım tarzı insani, islami, bilimsel değildir, görmüyor muyuz? İnsanın yaptıklarından sorumlu olduğunu nasıl unutuyoruz? Öyle bir hale geldik ki, ölülerden türbelerden, hayali kurtarıcılardan, irademizi teslim ettiğimiz kişilerden gelecek bekliyor, Allah ile aramıza aracılar koyuyoruz. Bu nasıl bir cehalettir, düşkünlük halidir. Herkesin çok konuştuğu, boş konuştuğu, adalet ve liyakatin es geçildiği bir coğrafyada güzellik, mutluluk gelişme olmaz ki. Siyasiler çok konuşuyor, vaad ettiklerini yapmıyor. Öğüt veren, rivayet eden, konuşan çok ama ne yazık ki örnek alınacak pek yok. Ne kadar güzel olurdu, sorumlular, yetkililer, aydınlar, kanaat önderleri hatta insanlarımız konuştuklarını, temsil keyfiyetlerini kendi kimliklerinde de sergilemiş olsalardı. Hiçbir zaman unutmayalım ki, bizim doğrularımız dışında doğrular olabilir ve vardır. Her insan kıymetlidir, fikirleri ve görüşleri dinlenmelidir. Rabbimiz tüm insanları her şeyi ile farklı yaratmıştır. Bunun sırlarına vakıf olabilmeliyiz. Dünyamızda göreceli değerlerin egemen olduğunu bilmeliyiz. Yaratılanı, yaradanından dolayı sevmeliyiz. Allah'ın rahmeti üzerimize eksik olmasın.