Uzun zaman oldu, yazmaya biraz ara vermiştim

Uzun zaman oldu, yazmaya biraz ara vermiştim. Yazamadığım dönemde hem beni bu gazeteye katan büyüğüme mahcup oluyordum hem de yazma isteğim ile kavuşamıyorduk. Bu mahcubiyetin asıl sebebi gerçekten yazmaya değer bir fikrimin olmamasıydı. Son günlerde biraz önbellekten çalışıyordum. Yoğun bir tempo içerisindeydim ve aklıma gelen her düşünce kısa sürede yok oluyordu. Gazeteden uzak kaldığım bu dönemde mesleğim haricinde çok az şeye zaman ayırabildim. Neredeyse 2 ay oldu ve ben sadece ufak bir seslendirme çalışması yaptım, yeni dönemde yayınlanan bir kaç komedi işini izledim, son olarak da geçen hafta sonu müzik festivaline gittim. Festivalin son gününde çokça "yaz yaz gazeteci yaz" sözlerini işittim. Ben de izlediğim son 3 komedi yapımından yola çıkarak bir şeyler yazmak istedim. Bence dünya üzerinde insanların ortak bir dili olsaydı bu mizah olurdu. Her ne kadar arada istisnalar olsa da herkes gülmeyi sever. Herkes en hüzünlü anında bile içten içe gülmek için umutlanır. Bu yüzden, bence gerçekten bir insana - her ne konuda olursa olsun - farkındalık yaratmak istiyorsanız o insanı güldürmek zorundasınız. Bu topraklarda var olan mizahı Nasreddin hoca fıkralarından başlayarak incelerseniz her zaman asıl amacın güldürmek olmadığını; her anlatılan hikayede, her yapılan şakada bir dert olduğunu bulabilirsiniz. Meddahlıktan Yeşilçam'a kadar Varsayalım İsmail'den Olacak O Kadar'a kadar komedi bize hep bir şeyler anlatmaya çalıştı. Batı ülkelerinde her dönem popüler olan durum komedisi bizim ülkemizde nadiren popüler olurdu. Hatta çoğumuz dünyada kült diyebileceğimiz filmleri, dizileri bile o kadar komik bulmazdık. Ama her an her şeye ulaşabildiğimiz teknoloji çağıyla beraber mizah da evrenselleşmeye başladı. Artık sadece gülmek için komedi yapıyoruz, hicivden uzaklaşıyoruz. Açıkçası bu beni biraz rahatsız ediyor. Belki her olaya çok fazla kaynaktan ve çok hızlı ulaşabildiğimiz için komedide gündemden kaçmak istiyoruz. Çünkü ben artık komedyenlerin ya da senaristlerin hicvetmekten kaçtığını düşünmüyorum hatta bilakis onlar da bunu istiyorlar ama artık mizaha olan talep değişti. Artık istiyoruz ki komedi; absürt olsun, önemli şeyleri kurcalamasın, garip bir durumu anlatsın ve gülelim. Komedi bir derdi anlatmadığı zaman eksik kalıyor. Ben daha genç yaştayım ve eleştirdiğim dönemlerde yetiştim. Köşeyi Dönen Adam'ı, Banker Bilo'yu, Maho Ağa'yı, Turist Ömer'i kendi zamanında izleyemedim. Vizontele'yi, Pardon'u kıyısından köşesinden yakaladım. Yine de bu yapımlar yaşadığım dönemlerdeki güncel yapımlara göre her zaman daha çok ilgimi çekti. Vizyon gazetesi için yazdığım ilk yazı da insan hayatı tablo gibidir, birden çok ressamı vardır demiştim. Bu yapımlar benim için önemli ressamlardan oldular. Ben hep gülmeyi güldürmeyi seven, ne üzerine konuşursak konuşalım espri yapmaya çalışan ve her zaman insanların gülmesini önemseyen biri olarak yaşadım. Ve bunu gündelik hayatımın içinde yaptım. Bu yüzden gündemden uzak mizaha da bir türlü ısınamadım. Mizahı eleştiren bir yazdım yazdım biliyorum ama felsefem hiç değişmedi: "Arada bir dilimiz sürçer ise af ola Tutmasını biliriz de kemiği yok bunun"